Yazılarımı sürekli takip eden bir arkadaşım geçenlerde beni aradı. “Bunu da yaz. Umarım birçok kişi bu yazıyı okur da bir şeyler değişir. İnsan başına gelince daha iyi anlıyor.” diye söze girdi.
Çok çalışmak zaman zaman kaçınılmaz olabilir. Proje çalışmalarında, yıl sonu gibi özel dönemlerde tempo artabilir, çalışma süreleri uzayabilir. Ancak bu, normal akışın temposu olamaz, yıllarca süremez.
Yalnızlığın olduğu yerde başka hiçbir şeyden bahsetmek güç. Yalnızlık ise güvensizlik, verimsizlik, konsantrasyonsuzluk demek. Bu konulardan müzdarip olanlar ve kafa yoranlar önce yalnızlığı gidermekten başlamalı işe diye düşünüyorum.
Bir varmış, bir yokmuş... Bir ülkede eski mi eski bir şirket varmış. Bu şirketin eskiliği yalnızca yaşında değil, sürdüregeldiği bir türlü değiştiremediği alışkanlıklarındaymış. Bu şirket değişen rekabet koşullarında ayakta kalabilmek için şirket dışından mahir bir yönetici transfer etmiş.
Bazı meslekler vardır, işi yapan kişilerin sürekliliğini ister. Sık kadro değişimlerinde bu tür işlerin tüm büyüsü bozulur, geriye kuru bir iskelet kalır. Ruhu olmayan, yalnızca kemiklerden oluşan bir iskelet…
Ne zaman patronlarımız “kaynaklarımız kıt, tüm kaynaklardan maksimum düzeyde yararlandın mı?” sorusunu profesyonel yöneticilerine soracak ve onlardan anlamlı açıklamalar almaya başlayacak, zannederim o zaman işlerimiz biraz daha yoluna girecek.
Herkes yönetici olmak ve bu kulvarda sürekli yükselmek istiyor. Sanırım bu iş uzaktan kolay gözüküyor. İsterseniz gelin bu işin görünmeyen yönlerine birlikte yakından bakalım.