Çalışanları Anlamak: Sayılardan Öteye Geçen Bir Yolculuk

Gerçek keşif yolculuğu, yeni manzaralar aramaktan değil; yeni gözlere sahip olmaktan ibarettir.

Proust’un bu sözünü ekip olarak sıkça hatırlıyoruz, çünkü bizim yaptığımız iş tam da bu: Kurumlara yeni manzaralar değil, yeni gözler kazandırmak. 

Bu yazımızda, sizlerle çalışma hayatına dair farklı bakış açıları kazandırmak adına neler yapabileceğimizi paylaşacağız.

Her gün birlikte çalıştığımız insanların dünyasını anlamaya çalışıyoruz. Onların ne hissettiğini, bulunduğu iş yerinde neden çalıştığını, nasıl çalıştığını sorguluyoruz. Çünkü bir kurumun geleceği, orada çalışan insanların deneyimlerini ne kadar iyi anladığınızla doğrudan ilgilidir.

Buda’nın güzel bir sözü var:

“İşiniz, işinizi keşfetmek ve sonra tüm kalbinizle kendinizi ona vermektir.” 

Bizim işimiz de, çalışmayı anlamak… Ama sadece dışarıdan bakarak değil; kalbimizi de bu işe vererek. Bu anlam arayışı bizi birtakım modeller üretmeye yöneltti: Sosyal bilimlerin derinliğinden ilham alarak, farklı ihtiyaçlara ve dinamiklere yanıt veren dokuz ayrı araştırma modeli geliştirdik.

Araştırma modellerimiz sadece ölçmek değil; bir yapıyı, bir kültürü, bir duyguyu anlamak için kullandığımız bütüncül ve sistematik bir yaklaşım. İnsan psikososyalekonomik bir varlıktır. Yani sadece biyolojik değil, aynı zamanda zihinsel-duygusal yönüyle psikolojik, toplumsal ilişkileriyle sosyal ve maddi yaşam koşullarıyla ekonomik açıdan birlikte ele alınmalıdır.

Bu anlayışla, toplumsal, ekonomik ve örgütsel çevrenin etkilerini; çalışanın psikolojik dinamiklerini ve genel çalışan deneyimini birlikte değerlendiriyoruz. Amaç, sürdürülebilir, fiziksel ve psikolojik sağlığı gözeten, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün de savunduğu, insan onuruna yakışan ve üretken bir çalışma deneyimini desteklemektir.

Gelin günümüz dünyasına yakından bakalım. Günümüz dünyasında, çalışanlar artan kişisel ihtiyaçlarla kurumsal beklentiler arasında sıkışıyor. Kuruluşlar bu talepleri yönetmekte zorlanıyor. Zihinler stresle bulanıklaşıyor ve net düşünmek güçleşiyor. Bu yüzden, çalışma hayatında psikolojik dinamikleri anlamak artık bir tercih değil, zorunluluk haline geldi.

Araştırma modelleri sayesinde, çalışan deneyimini bir “an” gibi değil, bir “film” gibi izleyebiliyoruz. Değişimi, dönüşümü, iç sesleri yakalayabiliyoruz. Biz bu anlayışı üç temel başlıkta topluyoruz: İçgörü Kazanımı, Bireysel Gelişim ve Örgütsel Gelişim.

İçgörü Kazanımında her şey anlamakla başlıyor. Çalışanlar gerçekten bağlı mı? Motive hissediyorlar mı? Kuruma güven duyuyorlar mı? Sadece sayılarla değil, davranışlarla, tutumlarla, söylenmeyenlerle ilgileniyoruz.

Çalışanı Tanıma Rehberi” adını verdiğimiz yaklaşımımızla; her bireyin değerlerini, iletişim tarzını, onu mutlu eden şeyleri ortaya çıkarıyoruz.  Çünkü bizce tanımadan geliştirmenin, gelişmeden dönüştürmenin imkanı yok.

İkinci odağımız insanın iç dünyası. İyi olma hali nedir? Anlam hissi nasıl oluşur?

Çalışanlar sadece iş yapan bireyler değil; aynı zamanda duygularıyla, beklentileriyle, hayat görüşleriyle yaşayan insanlar. Akış deneyimini, stres düzeyini, psikolojik sermayeyi ölçümlüyoruz. Kariyer planlarını, uyum düzeylerini, gelecek beklentilerini inceliyoruz. Çünkü biliyoruz ki birey güçlenirse, kurum da güçlenir.

Üçüncü odağımız, organizasyonun kendisi. Kültür; sadece toplantılarda değil, ofis koridorlarında verilen bir selamda da kendini gösterir. Kurumun ortak değerlerini, görünmeyen kurallarını, sessizce verilen mesajlarını analiz ediyoruz. Psikolojik güvenlik, çatışma yönetimi, örgütsel iklim… Bunlar sadece teorik kavramlar değil; günlük iş yaşamının tam ortasında duran gerçekler. 

Biz, çalışanların sesini yalnızca duymayı değil, bu sesi kurumsal yapıya entegre etmeyi önemsiyoruz.

Bu sürecin tamamında kullandığımız yöntemler, sadece veriye dayalı değil; aynı zamanda insana dokunan yaklaşımlar: Odak grup çalışmaları, birebir derinlemesine görüşmeler, saha gözlemleri…

Bunlarla hem açık fikirli bir ortam yaratıyor, hem de kurumu kendi gerçekliği içinde daha net görebiliyoruz. Ayrıca bu süreci yazılım sistemlerimiz ve dijital analiz modüllerimizle destekliyoruz. Dijitali insan odağında kullanmak, bizim için sadece bir kolaylaştırıcı değil; aynı zamanda dönüşümün stratejik bir parçası.

Sonuç olarak şunu net bir şekilde söyleyebiliriz : Çalışan araştırmaları yalnızca bir anket çalışması değildir. Bu bir keşif sürecidir. Bir yolculuktur. Bu yolculukta hem çalışanı hem kurumu daha yakından tanır, birlikte daha güçlü yapılar inşa etmenin yollarını keşfederiz. 

Biz, bu yolculukta kurumlarla birlikte yürümekten; gözlemi, veriyi ve insanı buluşturmaktan büyük bir heyecan duyuyoruz. Çalışma hayatını daha insani, daha anlamlı ve daha sürdürülebilir kılmak için çıktığımız bu yolda, öğrenmeye ve birlikte büyümeye devam ediyoruz.

Eğer siz de kurumunuzda çalışan deneyimini yalnızca ölçmekle kalmayıp gerçekten “anlamak” istiyorsanız, gelin birlikte keşfedelim.

Çünkü her kurumun kendi hikayesi, her çalışanın kendine özgü bir sesi var. Ve biz bu sesleri duymak, duyurmak ve dönüşüme öncülük etmek için buradayız.

Uzm. Psk. Büşra Çakıcı

Daha Fazla Daha Az