Bu sözü duymayan kimse yoktur. Yaptığı iyiliklerin unutulduğunu ve gerektiğinde karşılığının ödenmediğini düşünen bir kişi, bu topraklarda bu duyguya kapılır ve “Vefa İstanbul’daki bir semt mi kaldı?” der. Verilen sözlerin tutulmaması, gönül bağı kurulan dostların, arkadaşların, aile bireylerinin ya da sevgilinin yarı yolda bırakılması gibi durumlarda bu his yoğun şekilde yaşanır.
Vefa, özellikle Ortadoğu coğrafyasında köklü bir kavramdır. Sadakat, bağlılık ve iyiliklerin karşılıksız bırakılmaması bu kültürlerin temel değerleri arasında yer alır.
Vefa kavramı, bireyler arası ilişkilerde olduğu gibi, ülkemizde şirketlerle çalışanlar arasındaki bağlarda da kendini gösterir. Çalışanlar, çalıştıkları kurumları bir aile; patron ve yöneticileri ise anne-baba figürleri olarak görme eğilimindedir. Nasıl bir anne ve baba her durumda çocuklarını korur, haklarını gözetir ve hata yaptıklarında dahi onlara hoşgörüyle yaklaşırsa, çalışanlar da iş yerlerinde benzer bir anlayış bekler.
Bu beklenti, özellikle devletin tasarruf politikaları uyguladığı, ekonomik daralmanın yaşandığı veya sosyal desteklerin azaldığı dönemlerde daha belirgin bir hal alır. Böyle dönemlerde iş yerlerinin, çalışanlarına yönelik desteğini artırması bir nevi sosyal sorumluluk hatta görev olarak algılanır.
Türkiye’de birçok şirkette çalışanlarla yönetim arasındaki ilişki, köklerini geleneksel toprak ağalığı sisteminden alır. "Ağanın eli tutulmaz" prensibi, iş dünyasında da yansımasını bulur. İşler iyi gittiği dönemlerde patronlar, çalışanların taleplerini geri çevirmez ve cömert davranışlar sergiler.
Ancak işler kötüleşmeye başladığında, kârlılık azaldığında veya ekonomik zorluklar baş gösterdiğinde, şirketlerin tolerans seviyeleri düşer. Eskiden kabul gören talepler geri çevrilmeye başlar. Bu noktada, çalışanlar şirketlerin tutum değişikliğini vefasızlık olarak algılar.
Aslında burada yaşanan, ekonomik koşullara bağlı olarak değişen bir tolerans seviyesidir. İşverenin cömertliği ve çalışanlara olan desteği, şirketin mali durumuyla doğru orantılı olarak azalır ya da artar. Ancak çalışanlar, özellikle zor zamanlarda beklentilerinin karşılanmadığı durumlarda, bu dalgalanmayı kişisel bir vefasızlık olarak değerlendirebilir.
Sonuç olarak hem bireysel ilişkilerde hem de iş hayatında vefa, karşılıklı güven ve bağlılığın hassas tartısı olarak algılanır. Çalışanlar, iş yerlerinden sadece maddi kazanç değil, aynı zamanda manevi destek de bekler. Vefa, bir işverenin zor zamanlarda dahi çalışanını yalnız bırakmaması anlamına gelir.
Ancak, ekonomik koşullara göre şekillenen iş dünyasında, iki tarafın da bu beklentiyi dengeli bir şekilde yönetmesi gereklidir. İşverenler maddi imkanların kısıtlı olduğu dönemlerde manevi imkanlarla çalışanlarını kucaklaması büyük fayda yaratacaktır. Aksi takdirde, iş dünyasında yaşanan değişimler taraflar arasında derin kırılmalara ve güven kayıplarına yol açabilir.
Ülkemiz bu aralar böyle bir dönemden geçiyor. Bakalım bu sınavdan ülkece nasıl geçeceğiz? Birbirimizi anlayıp destek olarak mı yoksa anlamadan daha da ayrışarak mı?
Daha Fazla Daha Az