İçinizde seyredenleriniz vardır, bu filmi.
Çocuk edebiyatının klasiklerinden olan Peter Pan’ın yaratılış sürecini gözler önüne seren “Düşler Ülkesi” filmi, yetişkin bir insanın yaşadığı zorlukları ve kalp kırıklıklarını, hiç büyümeyen bir çocuğun büyülü masumiyetiyle birleştirip, hem düşsel hem gerçek bir yaşamı anlatır.
Her şey İngiltere’de oyun yazarlığı yapan James Barrie’nin verimsiz bir döneme girmesi ve yazma heyecanını yitirmesi ile başlar. Yazar, kendisini tekrarlayan ve pırıltısı gitmiş oyunlar yazmaktan muzdariptir. Bu keyifsiz günlerde oyunlarını sergilediği tiyatronun sahibi Charles Frohman, Barrie’den yeni sezon açılışında çok çarpıcı bir oyun yazmasını ister. Hatta istemenin ötesinde bu oyunun son şansı olduğu konusunda imada bulunur.
Barrie bir gün parkta ne yazacağı konusunda kara kara düşünürken birbirinden özgür dört çocuk ve onların dul anneleri ile karşılaşır. Bir anda hepsinin hayatı değişir ve birbirlerinin en yakın arkadaşları olurlar. Barrie günlüğünde yarattığı ve o güne kadar varlığından kimseye bahsetmediği “düşler ülkesi”ni bu aile ile paylaşır. Birlikte uzun vakit geçirirler ve bu düşler ülkesinde özgürce ve çılgınca oyunlar oynarlar.
Oyun oynarlarken kendilerinden geçerler ve gerçek dünyadan koparlar. Bu keyifli ve yaratıcı ortamda Barrie’nin son oyunu şekillenir. Bu arada başta yazarın eşi olmak üzere Londra sosyetesi bu birlikteliği ciddi bir şekilde eleştirir. Hatta eşi evi terkeder.
Sonunda oyun sahnelenir ve büyük beğeni kazanır.
O günden bugüne onca geçen zamana rağmen, bu oyun, yani Peter Pan, tüm dünyada büyük beğeni kazanır, en önemli çocuk edebiyatı eserlerinden biri olarak literatürdeki yerini alır.
Bu filmi izlediğimde çok etkilendiğimi söylemeliyim.
Özellikle yenilikçilikten ve yaratıcılıktan çok söz ettiğimiz, kendimizi tekrarlamaktan sıkıldığımız ve yeni şeyler üretmekte zorlandığımız dönemlerde bu filmin bize ışık tutacak mesajlar içerdiğini düşünüyorum.
Düşler ülkesine ilk adımı atabilmek için öncelikle işte, evde ve yaşadığımız sosyal çevrede kendimizi rahat ve özgür hissetmemiz gerekiyor.
Bu da ancak kendimizin kendimizi ve başkalarının bizi kontrol etmediği bir ortamda mümkün olabiliyor. Kontrolün olmadığı ortamlarda denemeler yapabiliyor, hatalarda çevremizden anlayış görebiliyor, adeta “düşler ülkemizin” kapılarını aralayabiliyoruz. Katı kuralların insanları kısıtladığı, çocuksuluğun tuhaf karşılandığı ortam olsa olsa gerçekler ülkesi olabilir.
Gerçekler ülkesinde kurallar, kuşkular, endişeler, alışkanlıklar, dedikodular vardır. Başkalarının ne dediği her şeyden önemlidir. Herkes kendini birilerine göre ayarlar. Amaç daha değerli olmaktır. Hata yapmak puan kaybettirir, aferin almak puan kazandırır.
Bu dünyada herkes olgun olmalıdır. Ciddiyet aranan bir özelliktir. Dış görünüşe, hal ve tavıra büyük önem verilir. Karizma bu ülkenin altın anahtarıdır. Şekil içeriğin çok önündedir.
Birçoğumuz yaşamımızın önemli bir bölümünü gerçek dünyada geçiriyoruz. Bazılarımız düşler ülkesinin varlığından bile haberdar değil. Yine birçoğumuz için günlük yaşamımızda düşler ülkesinin kapılarını aralamak bir hayal. Hiç olmazsa rüyalarımızda bu ülkenin kapılarını aralayabilsek diye iç çekiyoruz.
Belki de bu ülkeye ilk adımı atabilmek için yapmamız gereken kendimizi, çocuklarımızı ve çalışanlarımızı serbest bırakmak olmalı.
Kısacası bırakın, kendinizi düşler ülkesine. Korkmayın kaybolmazsınız...
Daha Fazla Daha Az