İş yaşamında başarıyı paylaşabilen pek az organizasyon gördüm. Özellikle de organizasyonların altın çağını yaşadığı dönemlerinde…
Bazen patron bu başarının tamamını sahiplenip, profesyonel yöneticilerine “sizler ne yaptınız ki her şeyi ben yaptım” derken bazen de profesyonel yöneticiler benzer tutumu birbirilerine sergileyebiliyorlar.
Aslına bakarsanız, başarıya kimin ne kadar katkı sağladığını ortaya koymak hiç de kolay değil. Özellikle de matematiksel modellerle. Başarıya giden yolda o kadar çok değişken var ki, hangisini hesaba katacaksın!
Gel gelelim, insanlar ortada bir başarı varsa doğal olarak birinin ortaya çıkıp hem maddi boyutta hem manevi boyutta (buna takdir de diyebiliriz) “sana bu kadar ona bu kadar” demesini bekliyor.
Ortada “adil olmaya çalışan güçlü” bir lider yoksa ya da bu konuda iyi kurgulanmış bir sistem ve bu sistemi iyi niyetle uygulamaya hevesli bir yönetim ekibi bulunmuyorsa ortaya öyle bir kargaşa çıkıyor ki, görmeyin gitsin!
Alın size bir örnek: Satış bölümü başarının en önemli aktörünün kendisi olduğunu cümle âleme göstermeye çalışıyor. Pazarlama bu ataktan rahatsız olmuş bir şekilde karşı taarruza hazırlanıyor. Ar-Ge bu hengâmede sessiz kalmayı tercih edip kendi içinde küskünleri oynuyor. Üretim tüm bu olup bitenlerden içten içe hayıflanıp savaş baltalarını bilemenin ince hesaplarını yapıyor. Mali işler hep kaybeden olmaktan sıkılmış Orhan Abi’nin “batsın bu dünya namelerine” eşliğinde depresyona kadeh kaldırıyor.
Kıskançlık duygularıyla başlayan bu rahatsızlık süreci haset olma yoğunluğuna ulaşarak şirket içinde fonksiyonel bölünmeye yol açıyor. Fonksiyonlar arası duvar örmeler işbirliğinden çok zararlı rekabete götüren iç çekişmeler organizasyonun üzerini kara bulutlarla kaplıyor.
Başarıyı paylaşamamanın yarattığı bölünme yalnızca fonksiyonel boyutta kalmıyor, çoğu kez hiyerarşik boyutta da kendini gösteriyor.
Üst yöneticilere başarıdan iri bir porsiyon, orta kademe yönetim ekibine küçük bir dilim, yönetici olamayan beyaz yaka çalışanlara birkaç kırıntı, mavi yaka çalışanlara ise genelde “hava gazı” kalıyor.
Ne acıdır ki, şirketler paylaşamadıkları başarının keyfini sürmek yerine artan mutsuzluğun dayanılmaz ağırlığını üzerinde hissediyor. Hem fonksiyonel hem de hiyerarşik bölünmeler her yıl daha da keskinleşerek başarılarının sürekliliği önünde en büyük engeli oluşturuyor.
Buraya kadar yaşanan sorunlardan bahsettik. Sıra çözüm yollarını tartışmaya geldi.
Öncelikle hem fonksiyonel hem de hiyerarşik seviyede tüm tarafların diğer tarafların varlığının gereğine inandırarak işe başlanmasının önemli olduğu kanısındayım.
Bu duygu paylaşmaya hazır olmak için iyi bir alt yapı oluşturduktan sonra sıra kimin ne kadar alacağına geliyor.
Kimin ne kadar alacağını hesaplamak ise oldukça zor bir iş. Öncelikle bir matematiksel hesaptan çok bir iletişim sanatı. İletişim tarafında vurgulanması gereken hususlara bakıldığında; herkesin çorbada tuzu olduğu, dağıtılan maddi ödüllerde adil olmak için azami özen gösterildiği, tüm gayretlere rağmen istemeyerek de olsa bazı şeylerin atlanabileceğinin altını çizmek bu iletişimde öne çıkan ana temalar.
Manevi boyutta ödüllendirme de ise herkesin bir arada takdir edilmesi, büyük kalabalıkların aynı fotoğraf karesine girmesi, herkese aynı tip sembolik hediyelerin verilmesi, birlikte yemek yenmesi, eğlenilmesi olmazsa olmazlar. Bu etkinliklerde tüm grupların kendi içinde öbekleşmeden homojen bir şekilde karıştırılması oldukça faydalı oluyor.
Maddi ödüllerin dağıtımına gelince ise aynı gemide olmaktan dolayı başarıdan az da olsa herkesi nasiplendirmek gerekiyor. Hem tüm fonksiyonları ve hem de tüm hiyerarşik seviyeleri. Bu temel motivasyonu sağladıktan sonra elde edilen başarının içeriğine bakarak mantıksal açıdan o içeriğe en fazla katkı sağlama olasılığı en yüksek bölüm/kesimden başlayarak ilerlemek gerekiyor. Örneğin; satış gelirinde bir artış söz konusu ise ise satıştan başlayarak, yeni ürünlerden elde edilen kazanımlarda bir artış gerçekleşmişse Pazarlama ve Ar-Ge’den başlayarak kademe kademe musluğu açmakta yarar bulunuyor.
Bu dağıtımı yaparken mümkün olduğu kadar şeffaf olmak ve tüm tarafları makul düzeyde bilgilendirmek işin püf noktası.
Yine bu süreçte unutulmamalı ki yine hakkının yendiğini düşünen bir kesim mutlaka olacak. Ancak bu başarıyı paylaşım yaklaşımı birkaç kez tekrarlandığında işin mantığı anlaşılacak ve tüm taraflarda işin adil yapılmaya çalışıldığına dair güven artacak.
Başarının paylaşımı gibi zor bir konuda dikkat edilecek daha birçok husus daha olabilir. Şimdiden benim aklıma birkaç tanesi geldi bile. Ancak siz değerli okurları daha fazla baymadan bunları diğer yazılara saklayalım.
Son söz olarak da başarının paylaşımında samimi bir şekilde adil olmaya çalışmanın önemini bir kez daha vurgulayalım. Zihnimizde, kalbimizde gerçekten bir grubu kayırma niyetimiz yoksa konunun üzerine gidelim. İyi niyetli gayretlerin her zaman mutlu sona ulaşacağı inancıyla herkesçe benimsenecek bir sistematik kuralım.
Daha Fazla Daha Az