Genelde alt yapı terimini “spor takımlarında genç oyuncuların yetiştirildiği yer” anlamında kullanılıyoruz. Ben ayrıca bu terimi “kadrolarını yetiştiren şirketler” için de telaffuz ediyorum.
Hemen kendimden bir örnek vererek konuya açıklık getireyim.
1990 yılların başında ülkemizin köklü kuruluşlarının birinde yetiştirme elemanı olarak çalışmaya başlamıştım. Bu kuruluş beni üniversiteyi bitirmeme çeyrek kala bir tanıtım toplantısında keşfetmişti. O zamanın şartlarında hiç de fena olmayan bir seçim süreciyle bünyelerine dahil ettiler. Ardından bir yöneticinin yanına beni verip “eti senin kemiği benim” sözleşmesi yaptılar. Çok şanslıydım, çünkü yöneticim kendimi geliştirmem için beni her konuda destekledi. Eğitime gönderdi, arzu ettiğim kitaplara hatta daha fazlasına ulaşmamı sağladı. Bir de bunlara ek olarak öyle projelerde beni görevlendirdi ki, gelişmemem neredeyse imkansızdı. Bu arada kendi hakkımı yememeliyim. Bana sunulan fırsatlardan azami oranda yararlanmayı bildim, gelişmek için rahatımdan fedakarlıklarda bulundum. Hiç unutmuyorum, bir yılda 120 gece evimden uzaklarda kaldım. Kuruluşun alt yapısını yönetenler “nasıl gidiyor” diye zaman zaman gelip halimi hatırımı sordular. Benim onlara aslında bir şey dememe gerek kalmıyordu. Nitekim, gözlerimin içi gülüyordu. Cevabım çok netti. Orada 8 yıl nasıl geçti, hiç fark etmedim.
Bu kuruluşun alt yapısı benim gibi 1000’lerce genç yetiştirdi. Bazıları A takıma kadar yükseldi, üst düzey yönetici oldu. Bazıları ise erken ayrıldı kendi işini kurdu. Bazıları da başka şirketlerde önemli yerlere geldi. Ne zaman bu alt yapıdan yetişen arkadaşlarla bir araya gelsek bizi yetiştiren kişilere hayır duası ederiz. Hala içimizin derinliklerinde bu kuruluşa sevgi ve saygı besleriz. Açıkçası o dönemlerde benim kuruluşum gibi alt yapısı güçlü birçok köklü kuruluş vardı ve sistematik olarak kadroların yetiştirirdi.
Şimdilerde ise üzülerek köklü şirketlerimizin eskisi kadar alt yapıya önem vermediğini gözlemliyorum. Neden diye ilgililere sorduğumda; “Bizler okul olduk, yeni genç şirketler yetişmiş çalışanlarımıza cazip teklifler sunarak onları bizden çalıyorlar. Kendimizi enayi gibi hissediyoruz? Biz de karar verdik, alt yapıya eskisi kadar önem vermeyeceğiz!” yanıtını alıyorum.
Evet şu konuda onlara hak veriyorum.
Çalışanlar eskisi kadar şirketlerine bağlı değiller. Diğer yandan sermaye yer değiştiriyor. Yeni şirketler, köklü şirketleri rekabette her yönüyle zorluyor. Bu tehditlerin de başında yetişmiş işgücünün aklını çelmek geliyor.
Ancak şu konuda köklü şirketlere hak veremiyorum.
Eğer köklü şirketlerimiz alt yapıya gereken önemi vermezse ihtiyaç duydukları yetişmiş işgücünü nereden bulacaklar? Yeni şirketlerden çalışan transfer etme ihtimalleri neredeyse imkansız çünkü onlarda da yetişmiş kadrolar bulunmuyor. Eğitim sistemimizdeki yetersizlikleri de düşündüğümüzde alt yapıya önem vermemek ile adeta kendi kendilerini cezalandırıyorlar.
Bence köklü firmalarımız bıkmadan usanmadan ve misyonlarının gereği adam yetiştirmeye devam etmeliler ki kökleri sağlam kalsın, uzun yıllar da yaşamlarını sürdürsünler. Özellikle de yetiştirdikleri çalışanların en iyilerini kendi ellerinde tutarak değerlendiremedikleri potansiyel çalışanları ihraç etsinler. Merak etmesinler, ihraç ettikleri çalışanlar kuruluşlarından ayrılsalar da gönüllerinin derinliklerinde kuruluşlarının izlerini taşıyor ve yaşıyor olacak. Ve ayrıca her fırsatta, her ortam da yetiştikleri kuruluşların birer sadık bir temsilcisi gibi o kuruluşların adını anacaklar.
Bir önerim de hızla büyüyen yeni genç firmalara olacak…
Günümüzde hızlı büyümenin sürekliliği kendi yeteneklerini yetiştirmekten geçiyor. Bu tarz kuruluşlar için; kök salmak ve sağlam bir şirket kültürü oluşturmak için alt yapıyı kurmak ve potansiyel genç yetenekleri yetiştirmek en az iş sonuçları kadar önemli olmalı.
Son sözümüz, tüm kuruluşlarımıza alt yapı çalışmalarında gönülden kolaylıklar dilemek olsun. Çünkü ülkemizin iyi yetişmiş genç kadrolara ciddi olarak ihtiyacı var…
Daha Fazla Daha Az