Pandemi döneminde yazmaya ara vermemin hamlığıyla kelimeler yavaş yavaş dönüşüyor cümlelere.
Belki de ihmal edilmiş bir dost gibi nazlanıyorlar ortaya çıkmaya
Haklılar; yoğunluğa ve telaşa tercih edildiler.
Olsun kalplerini bir şekilde geri kazanırım diye düşünüyorum.
Ne de olsa eski ve kadim bir dostluğumuz var kendileriyle.
Sanırım iyi niyetimin farkındalar.
Pandemi hepimizi oldukça etkiledi. Beni düşünmek ve yazmaktan uzaklaştırıp eyleme itti. Diğer bir değişle teyakkuz halinde olma ruh haliyle, mücadele etmeye yöneltti.
Aradan geçen bu bir buçuk senede umarım nadasa çekilmişimdir. Toprak bereketlenmiş mi göreceğiz.
***. ***. ***.
Neyse, bu kısa öz sorgulamadan sonra konumuza gelelim.
Kendimi bildim bileli kurumsal hayatın statükolarını bir türlü anlayamamışımdır.
İş hayatına kök salmış bazı alışkanlıkların çalışanların tercihlerini, potansiyellerini, kişiliklerini, değerlerini anlamak yerine, onların üzerinde mecburiyet yarattığını, tahakküm kurmaya çalıştığını ve değiştirmeye zorladığını düşünüyorum.
Bu ifadelerin biraz sert bir anlam taşıdığının farkındayım. Uzunca bir süre, iş hayatının yarattığı mecburiyetlere maruz kalmış biri için zamanla biriken duyguları yönetmenin hiç de kolay olmadığını düşünüyorum.
Aslında günümüzün iş yaşamında yer alan her birey, işini-kariyerini ve iş de yaşamak istediği deneyimini kendi tercihlerine göre şekillendirmek istiyor. Kişinin bu özgürleşme isteği, son yıllarda tüketici olarak yaşadığı alışveriş deneyiminden ve gelişmiş ülkelerdeki bireyin sahip olduğu ve faydalanabildiği demokratik haklarından geliyor.
Bu yüzden günümüzde birey çalıştığı şirket içinde yükleneceği roller ile, şirketin ihtiyaçlarını örtüştürmek kaydıyla, gereksiz bürokratik unsurlar içermeyen, kurumsal şirket tiyatrolarının yaşanmadığı hiyerarşinin insanın nefes almasına mani olmadığı, bireyin kendini denizde bir damla gibi hissetmediği, dinlendiğini, kaale alındığını hissettiği bir ortam da çalışmak istiyor.
Bu isteklerin şekillendiği, vücut bulduğu alan da “kariyer tercihleri” oluyor. Nitekim iş hayatında kendini boşlukta bulan bir kişinin rahatsızlığını “kariyerim tıkandı” diye ifade ediyor olması da bundan kaynaklanıyor.
Kariyer dediğimiz olgu aslında iki temel tercih kümesinden oluşuyor; kişi kariyer beklentisi olarak performans odaklı bir parkuru seçecek olursa, bambaşka bir maceranın içine giriyor iş özel yaşam dengesini önceleyen bir parkur tercih ederse hikaye bambaşka şekilleniyor.
Performans parkurunu seçmişseniz çok çalışmayı, sürekli öğrenmeyi, meydan okumayı baştan kabul etmeniz gerekiyor. Bu iki unsuru benimsemeyen ve/veya gözü kesmeyenlerimiz için ise iş özel yaşam dengesi parkuruna yönelmeleri doğal bir sonuç olarak karşımıza çıkıyor.
Performans parkurunda hareket edenlerimizin karşısına bu sefer de, becerilerimizle orantılı iki alternatifli bir yol ayrımı çıkıyor: bir taraf ileri uzmanlık yönünü gösteriyor, diğer yön ise yönetici olmayı.
Yöneticilik tarafına yönelen arkadaşlarımız için bir uyarı yapalım. Çalıştıkları şirketin yöneticilikten ne anladığını iyi bilmeleri gerekli. Şirket yönetim kültürü güç odaklı bir anlayışı benimsemişse, bu “oyun güç üzerine kuruluyor” anlamına gelir. Not: Bu tercihi yapan arkadaşlara “Game of Thrones (Taht Oyunları)” dizinin 70 bölümünü birkaç kez izlemelerini tavsiye ederim.
Diğer yandan, şirketimiz yöneticilerinden sistem ve insan geliştirmelerini istiyorsa; o zaman bizim sabırlı, planlı, iyi iletişim kuran ve bundan zevk alan, ilham veren bir yönetici olmanın özelliklerini taşımamız gerekiyor. Bu becerilerimiz yoksa mutlu olmayan mutlu edemeyen bir yönetici olarak yaşamımızı sürdürüyor oluz.
İleri uzmanlık alanını tercih eden arkadaşlarımızın ise mesleki gelişimi hayatlarının merkezine koyması, adeta kendilerini uzmanlaşmak istedikleri alana vakfetmeleri gerekiyor. Büyük bilim insanı Aziz Sancar’ın dediği gibi, dünya çapında bir uzman olmak için 40 yaşına kadar günde 18 saat, 40 yaşından sonra günde 12 saat çalışmamız gerekir.
İş özel yaşam dengesi tercihiyle kariyerini yönetmek isteyen arkadaşlarımız için pek fazla önerim olamayacak maalesef. Ancak, onlara dostane bir uyarı yapamadan da geçemeyeceğim. İşi işte bitirip, iç müşteri memnuniyetine ve verimliliğe dikkat etmelerini, hızla dijitalleşen bu dünyada işlerini robotlara kaptırmamanın bir yolunu bulmalarını salık veririm.
Satırlarıma son vermeden önce kariyer-gelir korelasyonuyla ilgili görüşlerimi de paylaşmak isterim.
Kariyer – gelir korelasyonu, iş yaptığımız ülkenin ve çalıştığımız şirketin kültürüne göre değişiyor. Bizim gibi bilgiden çok güce önem veren ülkelerde “güçler oyununu” iyi oynayanlar daha çok kazanıyor. İrlanda, Hollanda gibi bilgiye önem verenler de ise tam tersi.
Sanırım bu korelasyonun ülkemizdeki beyin göçünü ne yönde etkilediğini anlamada sizlere önemli ip uçları vermiştir.
***. ***. ***.
Kelimeler cümlelere, cümleler paragraflara, paragraflar yazının da bütününe beklediğimden çok daha hızlı bir şekilde dönüştü. Aynı zamanda yazma sürecinde aldığım keyfi özlediğimi de farkettim.
Benim gibi yazmaya ara veren dostlarım varsa: kalemlerimizi ele almanın zamanı. Ben den söylemesi.
Ağustos, 2021
Hüseyin ADANALI
More Less